Edirne Cezaevi’nde 9 yıldır tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) son kararıyla yeni bir hukuki süreç başladı.
Demirtaş’ın avukatları, AİHM kararının kesinleşmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’ne ikinci kez tahliye başvurusunda bulundu.

AİHM Kararı Kesinleşti

AİHM’in, Demirtaş’ın tutukluluğunun “siyasi nedenlerle uzun sürdüğü” yönündeki ihlal kararına karşı Türkiye’nin yaptığı itiraz 3 Kasım 2025 tarihi itibarıyla reddedildi.
Bu kararla birlikte AİHM’in üçüncü ihlal kararı kesinleşmiş oldu.

Avukatlar, kararın ardından yaptıkları başvuruda, Demirtaş’ın tutukluluk koşullarının artık “hukuken sürdürülemez” hale geldiğini belirtti.

Dokuz Yıllık Tutukluluk

Selahattin Demirtaş, 2016 yılında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında tutuklanarak Edirne F Tipi Cezaevi’ne gönderilmişti.
Bugün itibarıyla dokuzuncu yılını cezaevinde dolduran Demirtaş, geçmişte AİHM ve Anayasa Mahkemesi tarafından verilen iki ayrı “hak ihlali” kararına rağmen serbest bırakılmamıştı.

Yeni Başvuru Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’ne

Demirtaş’ın avukatları, AİHM kararının kesinleşmesinin ardından hukuki süreci yeniden başlattı.
Başvuru dilekçesinde, “müvekkilimizin özgürlüğünden yoksun bırakılmasının AİHM kararlarıyla artık hiçbir meşru temele dayanmadığı” vurgulandı.
Tahliye talebinin değerlendirilmesi, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nin takdirine bırakıldı.

Siyasi ve Hukuki Gündemin Odağında

Demirtaş’ın dosyası, hem Türkiye iç hukukunda hem de Avrupa hukuk çevrelerinde yakından izleniyor.
Uzmanlar, AİHM kararının kesinleşmesinin, Ankara’nın Avrupa Konseyi yükümlülükleri açısından da önem taşıdığını belirtiyor.

Öte yandan, iktidar kanadından gelen açıklamalarda, “yargı süreçlerinin bağımsız ilerlediği” ve AİHM kararlarının iç hukuk çerçevesinde değerlendirileceği vurgulanıyor.

Sonuç: Gözler Ankara’ya Çevrildi

Demirtaş’ın avukatlarının ikinci kez yaptığı tahliye başvurusu, önümüzdeki günlerde mahkemece karara bağlanacak.
Siyasi kulislerde ise, bu sürecin hem Türkiye–Avrupa ilişkileri hem de iç politik dengeler açısından yeni bir döneme işaret edebileceği konuşuluyor.