Siirt'in Tillo ilçesinde yetişen, astronomi, matematik, fizik, tasavvuf ve felsefe alanlarında derin izler bırakan büyük mütefekkir İbrahim Hakkı Hazretleri, bundan yaklaşık 250 yıl önce kaleme aldığı Marifetnâme adlı eserinde, insanlık tarihinin en tartışmalı ve en kadim hadiselerinden biri olan Nuh Tufanı'na dair çarpıcı bir anlatımı kayıt altına aldı.
İbrahim Hakkı Hazretleri'nin Marifetnâme eserinin 2. konu, 4. kısmında yer alan bu anlatım; sadece bir inanç aktarımı değil, aynı zamanda kozmoloji, mekân tasavvuru ve kutsal tarih bilinci açısından da dikkat çekici bir belge niteliği taşıyor.
Marifetnâme'de aktarıldığına göre Beyt-i Mamur, Firdevs Cenneti'nde kırmızı yakuttan yaratılmış yüksek bir kubbe olarak tarif ediliyor. Hz. Âdem'in yeryüzüne indirilişinin ardından, tevbesinin kabulüne bir ikram olarak Beyt-i Mamur'un yeryüzüne indirilerek bugünkü Kâbe'nin yerine konulduğu ifade ediliyor.
Bu anlatımda dikkat çeken hususlardan biri; Beyt-i Mamur'un iki kapısının doğu ve batıya açılması, içinde nurdan üç kandil bulunması ve bu kandillerin aydınlattığı alanın daha sonra Kâbe'nin haremi olarak kutsiyet kazanmasıdır.
İbrahim Hakkı Hazretleri'nin aktarımına göre Beyt-i Mamur, Hz. Âdem'den Hz. Nuh'a kadar yeryüzünde kalmış, ancak Nuh Tufanı'ndan önce ilahi emirle dünya semasından göklere kaldırılmıştır. Bu ifade, tufanın yalnızca bölgesel bir olay değil, kozmik düzeni etkileyen küresel bir hadise olarak ele alındığını göstermektedir.
Hazret, tufanın zamanını açıkça rakamsal bir tarihle vermese de, insanlık silsilesi ve nesep zinciri üzerinden yapılan hesaplamalar, bu hadisenin yaklaşık 15 bin yıl öncesine işaret ettiği şeklinde yorumlanmaktadır.
Marifetnâme'deki en dikkat çekici bölümlerden biri de Hacerü'l-Esved ile ilgili aktarımlardır. İbrahim Hakkı Hazretleri'ne göre bu taş, aslında Beyt-i Mamur'dan yeryüzüne kalan bir yadigârdır. İlk yaratılışta kırmızı yakut olan taş, Nuh Tufanı sırasında ilahi emirle siyah renge bürünmüştür.
Bu anlatım, tufanın sadece coğrafyayı değil, maddesel varlıkların mahiyetini dahi değiştiren bir ilahi müdahale olarak görüldüğünü ortaya koymaktadır.
İbrahim Hakkı Hazretleri, Beyt-i Mamur'un bugün dünya semasında bulunduğunu, her gün 70 bin meleğin oraya girerek ibadet ettiğini ve bir meleğin oraya yalnızca bir kez girebildiğini ifade eder. Bu sayı, meleklerin çokluğunu ve ilahi düzenin sürekliliğini sembolize eden güçlü bir anlatım olarak dikkat çeker.
Bugün modern arkeoloji, jeoloji ve tarih bilimi Nuh Tufanı'nı tartışmaya devam ederken; Siirt'in Tillo ilçesinde yaşamış bir ilim insanının, yüzyıllar önce bu meseleyi kozmik, tarihsel ve tasavvufi boyutlarıyla ele almış olması, Tillo'nun sadece bir ilim merkezi değil, aynı zamanda insanlık hafızasının taşıyıcısı olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
İbrahim Hakkı Hazretleri'nin Marifetnâme'de yer verdiği bu anlatımlar, bilimsel ispat iddiası taşıyan metinler değil, İslam düşüncesinde rivayet, tasavvuf ve kozmoloji ekseninde şekillenen derin bir hafıza kaydıdır. Ancak bugün Nuh Tufanı'na dair yapılan pek çok modern tartışmanın, yüzyıllar önce Tillo'da kaleme alınmış bu eserde karşılık bulması, eserin değerini daha da artırmaktadır.